19 Haziran 2012 Salı

13 Haziran 2012 Çarşamba

”sana olmayan özlem bir şeye benzemiyor.” /Uyar.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

önereyim o zaman #04

Çünkü met.üst iyidir.

Bi de alıntı size:

''insan boktan şeyleri de özler mi ya..özletiyor açıkçası işte, şu steril ve sahte zamanlar..
..
yazlık sinemalar, tahta sandalyeliydi..çekirdek çitlemeleri, meşrubat şişesi tıngırdamaları, genç kız ve genç oğlan fingirdemeleri eşliğinde, serin yaz rüzgarı ve yıldızlar altında, yerli-yersiz yüzde bin yerli filmler seyredilirdi..eğlentili kayıntılı..hisli duygulu, vurdulu kırdılı, ille de gülünçlü, öpüşlü..
..
ve film bitiminde sinemalardan toprak yollarda yürüyerek yeşil bir şeyler koklayarak, dalları elleyerek, eve giderdiniz..oturup soluklanacak mis gibi çimenler vardı daha..yeşil kalmak mı medeniyet , beton olmak mı..hiç dengeli olmaz mı bu ikisi aynı zaman diliminde.

..
bir şarkı bir mevsime yeterdi..herkes aynı şeyi mi yaşardı, aynı şey mi herkesi yaşardı o zamanlar bilmiyorum ama garip ve doğal bir eşitlik vardı sanki
..
siyaset okula girmişti de okul siyasete çıkabilmiş miydi ki acaba hiç..
..
az mı kuşatılmıştık, çok mu kendimizdeydik, bilemiyorum
..
çocukluk, çocuklukta kalıyor da izleri büyüklüğe taşınmıyor mu sanki ''

9 Mayıs 2012 Çarşamba

30 Nisan 2012 Pazartesi

mevsim;

*bakkalların çikolataları dolaba koymaya başlaması,
*otobüste biraz olsun essin diye otobüsün hız yapmasını isteme,
*akşamları pastane dondurması yiyip mahallede bi tur atma , ”Çikolata sosu ve fındık ister misiniz?”
*güneş kremi kokusu,
*güneş kremiyle beraber gelen kumlar,
*dur terliklerimi yıkıyım derken denize terlik kaptırmak,
*akşamüstü içilen soğuk biralar,
*günün her saati, her öğün yenen dondurmalar,
*gidilecek festival aramak,
*sıcaktan uyunan öğle uykuları ve evet o uykunun bi tadı var, belki de her öğle uykusunun bi tadı var,
*dolaptan zeytinyağlı yemeği çıkarıp yiyivermek,
*mahalle düğününe denk gelip, göçmen halaylarına katılmak, payduşkası-elenosu,
*her defasında eskiden karpuzu nasıl yediğini hatırlamak, dirseklerinden damlaya damlaya,
*yaz dizilerine başlayan anne,
*ilkokul çıkışlarındaki çağlabademci amcalar,
*hoşçakal mandalina, merhaba erik,
*kuzenlerle kumsalda yapılan midye-bira-çiğköfte,
*max bedavası,
*akşam ezanında kararmamış hava,
*sıcaktan ve otobüslerden mide bulantılı baş ağrısı,
*beyaz tenli bendenizin denize gittikten sonra bir müddet yanıklarıyla uğraşması daha sonra onları soymakla eğlenmesi,
*”başına güneş geçer, sakın dışarı çıkma” diye hergün tembihleyen anne,
*hergünün son yılların en sıcak günü olacağı açıklaması,
*saçtaki tuz,
*özdere,gümüldür,foça
*çadır
*bir de bu yaz hangi şehri gezeceksek o,
mevsimi..

22 Nisan 2012 Pazar

Bir deniz -ta dibinden- süresiz duyduğunuz
Kutsal ama din değil, bir tutku kafanızda.

                                       Edip Cansever

4 Nisan 2012 Çarşamba


Genco Erkal’ın sahneyi Tülay Günal ile paylaştığı çok çok iyi oyunu ”Ben Bertolt Brecht”. Şu zamana kadar hep tek kişilik oyunlarını seyrettim ki, tek başına sahneyi onlarca kişiden çok doldurabilen bir adamdan bahsediyoruz.Diğer Genco oyunlarını aratmadı, birbirlerine öylesine yakışmışlar ki. Çok canlı bir oyundu, Tülay Günal sesiyle çok güzel, çok özel bir şeyler katmış çünkü.
Genco Erkal demiş ki:
”Öyle yazarlarım var ki yıllar boyu peşimi bırakmıyorlar, peşlerini bırakmıyorum.İşte Nazım Hikmet, Aziz Nesin..işte Brecht.”
”Kerem Gibi” izlenmeli mesela, ”Nereye Gidiyoruz?”
”Biz Nazım’ı okumamışız, üstünden geçmişiz.” denmiş Genco’nun Nazım yorumundan sonra.Ne yerinde laf.Şiiri, yazıyı, düşünüşü hareketle-oyunla böylesine güzel birleştirebilir mi bi insan? Ben her defasında onun zekasına , bilgisine hayran olarak çıkıyorum salondan, ellerim hep kızarık. Nazım gibi, Aziz Nesin gibi, Brecht gibi özel adamları yine Genco Erkal gibi özel bi adamdan daha çok seyretsem, hep seyretsem. İyi ki birbirlerinin peşini bırakmıyolar.
Zehra İpşiroğlu da diyor ki: ”Belki de Genco Erkal’ın tiyatro anlayışının ve politik duruşunun B.Brecht’in tiyatrosuyla ve dünya görüşüyle örtüştüğü nokta insanın insanı sömürmediği, ezmediği insancıl ve barışçıl bir dünyaya duyduğu özlem.”
Hepimizin hissettiğini, istediğini hepimiz için çok güzel anlatıyor Genco Erkal.Eğer şehrinize gelirse herhangi bir oyunuyla gidin , izleyin, bol bol düşünün, gülümseyin-bazen acı acı- , ayağa kalkın, alkışlayın, alkışlayın, alkışlayın.

3 Nisan 2012 Salı

29 Mart 2012 Perşembe

Önereyim o zaman #02 ''Kolera Günlerinde Aşk''

Ben aşk romanı sevmem, ama bu başka. Mektuplarla yaşanan bi aşk nasıl güzel olmaz?

Filmi yalnız, kitabından daha güzel değil. Bazı yerler çok kısa kesilmiş, bazı yerlere hiç değinilmemiş. Ayrıca Javier Bardem çirkin adamı oynamasaymış yani, neden ki?


''Çirkin, yürek sızlatıcı..
Ama tepeden tırnağa Aşk ! ''  Gabriel Garcia Marquez

24 Mart 2012 Cumartesi

''Bazen konuşurken birbirimize dokunuyormuşuz gibi hissediyorum.'' demişti bir ara.''Sanki konuşmuyoruz da sarılıyoruz.''


              -Emrah Serbes-

23 Mart 2012 Cuma

Mum var. Çokça almıştım çünkü, tam 36 tane.Şarap var. Kendim açmayı beceremeyip tekel bayideki amcalara açtırdığım.''Güzelmiş bak, güzel koktu.'' gibi yorumlara maruz kalan. Edip Cansever var. İkindi Üstü'nü sevmemiş, istememiş, ama bi şaire bu hakkı bile vermiyoruz. Badem var. Badem pahalı abi ya. Melody Gardot var. If the stars were mine**

If the Stars were mine.

aile mi?

20 Mart 2012 Salı

Önereyim o zaman #01 ''We Need To Talk About Kevin''

 Kırmızı film. Neredeyse 2 saat boyunca filmdeki kırmızıların gitmesini istedik çünkü. Anladık ki , insanın elinde olmayabiliyormuş bazı şeyler. Şöyle bi düşünmek zorundasınız filmden çıkınca.En masum ilişki sayılan anne-çocuk ilişkisinin bile aslında içinde neler barındırdığını.
Sadece bu da değil, bazı şeyler neden olmasa da yapılabiliyormuş. Biliyoruz da, bir kez daha hatırlamış olduk. Son iki cümle açıklayıcı sanırım bu noktada.Onu da izleyecek olanlara bırakayım. İmdb puanı 7.7 bu filmin. Oyuncular bence filme dair en güzel şey. Çok başarılılar, güzel seçilmişler.



Film boyunca hep bir şeyleri merak ettiğiniz için zamanın nasıl geçtiğini de pek anlamıyorsunuz, sürüklüyor başka bir deyişle. Bir de o kadının sürekli şarap içmesi var ki, şaraba düşmek istedim.

17 Mart 2012 Cumartesi

Ayağın Masalı

Çocuğun ayağı daha bilmiyor ayak olduğunu
bir kelebek olmak istiyor, bir elma.

Ama zamanla, taşlar, cam kırıkları,
sokaklar, merdivenler,
sert toprak yollar
öğretirler durmadan, uçamayacağını ayağa,
dalda yuvarlak bir meyva olamayacağını.
O zaman , yenilir
çocuğun ayağı, düşer
savaşta,
bir mahpustur artık
bir ayakkabıda yaşamaya mahkum.

Tıpış tıpış karanlıkta
öğrenir dünyayı kendi yolunda,
bilmeden öbür ayağı, kapanmış,
keşfederek yaşamı kör bir adam gibi,

Kuvarstan o yumuşak
tırnaklar, o hevenk,
sertleşir, donuk maddeler
olurlar, boynuz kadar katı,
ve minicik taçyaprakları çocuğun,
yassılıp biçimsizleşir,
gözsüz sürüngenlere benzerler,
üçgen başlarına solucanların.
Nasır bağlarlar sonra,
ve örtülürler
minik yanardağlarıyla ölümün,
kabullenmesi zor sertlikler.
Ama yürür o kör şey
ertelemeden, durmadan
saatlerce,
ayak ayak,
bir erkeğin,
derken bir kadının,
bir aşağı,
bir yukarı,
kırlar, madenler boyunca
çarşılar, bakanlıklar,
geriye,
dışarıya, içeriye,
ileriye,
çalışır ayak kunduranın içinde,
çok az vakti olur
aşkta ya da uykuda çıplak kalmaya,
yürür, yürürler,
adam durmak isteyinceye kadar.


Derken iner
yerin altına, bilinçsiz,
çünkü her şey, her şey karanlıktır orda,
hiç bilmez artık ayak olmadığını,
gömdüklerini onu uçabilsin diye
olsun diye
bir elma.




                         kuruntular kitabı / Pablo Neruda
 

 

13 Mart 2012 Salı

9 Mart 2012 Cuma

''Bunaldım.
Kendimden en uzağa giden en yakın yol hangisi? ''

7/Cem Akaş

4 Mart 2012 Pazar

çünkü güzeldi, çünkü hiçbir şey bilmiyorduk.

3 Mart 2012 Cumartesi

Sheldon bu yüzden çok sevilesi işte.Tam da bu yüzden.

26 Şubat 2012 Pazar

Kitaplarda kendimize rastladığımızı sandığımız yerlerin altlarını çizeriz.
Metin Üstündağ

20 Ocak 2012 Cuma

Zaten dilimizin ucundaki sözleri bakışlarımıza dökmek istediğimizde yaşlanmadık mı?
Kediler güzel uyanır / Yekta Kopan

2 Ocak 2012 Pazartesi

”It’s pretty weird. Maybe it doesn’t belong to anyone. Maybe it doesn’t come from anywhere. Some things are like that … just plain lost.”