21 Haziran 2015 Pazar

2 Nisan 2015 Perşembe

Ne büyük yozlaşmışlıklar hayatımızdaki, ne büyük duygular, ne büyük duygusuzluklar, ne büyük değişimler, kayıplar, gelmeler, gitmeler. Ne çabuk alışıyoruz yeni hallerimize,  ne çabuk siliniyo, ne çabuk düşünülmemeye, hissedilmemeye başlıyo bişeyler. Ne kolay değişiyo hayaller, planlar, hayatlar, çektiğimiz fotoğraflar bile. Ne kolay bulunulan kara parçasını bile değiştirmek, başka yataklarda uyumak. Ne çabuk ve ne kolay ''hissetmemek'', hissedilen şeylerden vazgeçmek, bitip tükenmek.

Ne kadar çabuk, basit, emeksiz tüketilen hayatlarımız ve hislerimiz. 

o zaman yaşasın fazlasıyla birörnek bir dünyanın çirkinleri.


24 Mart 2015 Salı

"Çünkü sıkıntı öldürür. Ve ama sıkıntı öldürüyor. Acı ve öfke değil, ama sıkıntı öldürüyor. Çok geçici, anlık, masum, makul olabiliyor sıkıntı, ama öldürüyor. Sıkıntı eğlence istiyor, tatil istiyor çünkü. Tatil çoğulluğa, çoğulluk gövdelere, yeni kelimelere, yeni yüzlere yol açarak öldürüyor. Sıkıntı davet ediyor, açıyor. Acı ortak olmayanı defediyor, kapatıyor. Sıkıntı çözüyor, öfke bağlıyor. Sıkıntı plan program demek çünkü. Program yazlıklara savuruyor, sayfiyelere, yumuşak içkilere, pahalı yemeklere yol açarak çözüyor. Acı kendi yasasını durmadan fısıldıyor, öfke hatırlatıyor oysa: Dağılmayın, unutmayın, yetinin, oturun oturduğunuz yerde. Ama sıkıntı savuruyor, parçalıyor, gebertiyor. Sıkıntı kutlamalar, şenlikler istiyor çünkü. Sıkıntı ille de dans diyor, kahkaha diyor, acının da öfkenin de içini boşaltıyor. Acı ve öfke korkuyu yeniyor, sıkıntı okşuyor. Sıkıntı arzuyu kaşıyor, acı ve öfke terbiye ediyor. Acı değil, öfke değil, sıkıntı öldürüyor.
Sıkıldılar. Yakışmadı."


-tol/murat uyurkulak

16 Mart 2015 Pazartesi

Lying, a dreamer, dreaming beside me
The city sirens keep me awake

And I know
I’ll see you again in the long run

People they tell me I should be careful
That you’ll worry, and I’m already miles away

But I know
I’ll see you again in the long run
And I know
I’ll meet you again in the long run

But we can’t be lovers
‘Cause I’m still afraid
Of leaving the things I love dearly.

I wander, I roam, I write home to tell you
That I’m sorry,
I won’t leave it this late again.

But I know
I’ll see you again in the long run
And I know
I’ll meet you again in the long run

But I can’t be married
You’ll take me away
From everything that I love dearly
And we can’t be lovers
You’ll take me away from my home
My home
My home

But I know
I’ll see you again in the long run

19 Haziran 2012 Salı

13 Haziran 2012 Çarşamba

”sana olmayan özlem bir şeye benzemiyor.” /Uyar.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

önereyim o zaman #04

Çünkü met.üst iyidir.

Bi de alıntı size:

''insan boktan şeyleri de özler mi ya..özletiyor açıkçası işte, şu steril ve sahte zamanlar..
..
yazlık sinemalar, tahta sandalyeliydi..çekirdek çitlemeleri, meşrubat şişesi tıngırdamaları, genç kız ve genç oğlan fingirdemeleri eşliğinde, serin yaz rüzgarı ve yıldızlar altında, yerli-yersiz yüzde bin yerli filmler seyredilirdi..eğlentili kayıntılı..hisli duygulu, vurdulu kırdılı, ille de gülünçlü, öpüşlü..
..
ve film bitiminde sinemalardan toprak yollarda yürüyerek yeşil bir şeyler koklayarak, dalları elleyerek, eve giderdiniz..oturup soluklanacak mis gibi çimenler vardı daha..yeşil kalmak mı medeniyet , beton olmak mı..hiç dengeli olmaz mı bu ikisi aynı zaman diliminde.

..
bir şarkı bir mevsime yeterdi..herkes aynı şeyi mi yaşardı, aynı şey mi herkesi yaşardı o zamanlar bilmiyorum ama garip ve doğal bir eşitlik vardı sanki
..
siyaset okula girmişti de okul siyasete çıkabilmiş miydi ki acaba hiç..
..
az mı kuşatılmıştık, çok mu kendimizdeydik, bilemiyorum
..
çocukluk, çocuklukta kalıyor da izleri büyüklüğe taşınmıyor mu sanki ''